Heva

Heva: Vahyi ölçü almayan, Allah'ı razı etmeyi amaç edinmeyen her türlü tutum ve davranış

Heva: Vahyi ölçü almayan, Allah'ı razı etmeyi amaç edinmeyen her türlü tutum ve davranış

Heva, sözcük olarak:
şahinin inişi gibi hızla süzülüp inmek, düşmek, yukarı fırlamak, yıldızların doğuşu ve batışı, mahvolmak, rüzgarın esmesi, kabın boş olması; boş, hava dolu, sonuçsuz, değersiz gibi anlamlara gelmektedir.

Kavram olarak: benliğin vahye tabi olmayı reddederek, kendi arzusuna tabi olmayı tercih etmesi; nefsin, vahiy tarafından yasaklanan kötü arzulara karşı olan eğilimi veya doğruluk, hak ve faziletten saparak haz ve menfaatlere yönelmesi manasında kullanılmaktadır.

Cahiliye döneminde genellikle nefsin tutkusu, özel olarak aşk anlamında kullanılan heva; iyi veya kötü her türlü istek ve arzuyu da ifade ediyordu. Kur’an bu sözcüğü tek anlamlı olarak; nefsin vahyin istekleri yerine kendi isteklerine tabi olması anlamında kullanmaktadır. Kur’an, hevayı, tekil ve çoğul anlamıyla onlarca ayette vahyin karşıtı anlamında kullanmıştır. Cahiliye döneminde olumlu anlamda da kullanılan heva ve onun çoğulu olan ‘ehva’ sözcüğü, Kur’an’da yalnızca olumsuz anlamda yer almaktadır. Kur’an, vahyi ölçü almayan, ona uymayı kabullenmeyen, Allah’ı razı etmeyi amaç edinmeyen her türlü tutum ve davranışı; arzu ve isteği heva olarak tanımlamaktadır. Kur’an, bu tanım doğrultusunda insanları tercihlerine göre iki ana guruba ayırtmaktadır: vahye tabi olanlar ve vahye tabi olmayı reddederek hevalarına tabi olanlar.

Kur’an’ın hevaya yüklediği anlam dikkate alındığında, günümüz dünyasında kendilerini Müslümanlıkla tavsif etmelerine rağmen, İslam’ı bir yaşam biçimi olarak benimsemeyenlerin, hevalarını ilah edinenlerden oldukları söylenebilir. Bir kimsenin, muvahid mi, yoksa hevasını ilah edinmişlerden mi olduğu; onun inancında ve yaşamında belirleyici olarak öngördüğü şeyin ne olduğuna göre belirlenir. Hayatında, düşünce ve görüşünde ölçü olarak vahyi almayan bir kimse, Kur’an tarafından ‘nefsini ilah edinmiş’ olarak tanımlanmaktadır. Temel referans kaynağı Kur’an olmayan, düşünce ve görüşünün merkezine vahyi koymayan, tercihlerde önceliği vahye vermeyen bir anlayışın mensubu, kendisini ne olarak tanımlarsa tanımlasın, ne olarak görürse görsün Kur’an onu hevasını ilah edinmiş olarak görmektedir.

"Hevasını ilah edineni gördün mü! Ona sen mi vekil olacaksın!"(Furkan 43)

"Kendi arzu ve özlemlerini tanrı edinen (bunun üzerine) Allah’ın, (zihninin hidayete kapalı olduğunu) bilerek saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği ve gözlerinin üzerine bir perde çektiği (insan)ı, hiç düşündün mü? Allah(ın onu terk etmesin)den sonra kim ona doğru yolu gösterebilir? O halde hiç düşünüp ders çıkarmaz mısınız? (Casiye 23)

Hevaya uymanın sonucu olarak fesadın, fitnenin, haksızlığın ve zulmün yeryüzüne egemen olması kaçınılmazdır. Hevasına uymakla delalete düşmüş bir toplumun, hangi güç ve zenginliğe sahip olursa olsun huzuru bulması ve mutlu olması mümkün değildir. Çünkü hevanın isteklerini yerine getirmede belirleyici olan şey çıkarcılıktır.

Önemli olan nefsani her türlü arzunun tatmin edilmesidir. Bundan dolayı da insanların yaşamak zorunda bırakıldıkları hayat, çıkar çatışmalarına göre şekillenir. Çıkarların elde edilmesinde her şey meşru sayıldığından, güçlünün zayıfı ezmesi, zulmün adaletin yerini alması, güçsüze yaşama hakkı tanınmaması, servetin belli bir kesimin elinde devlet olması ve her türlü ahlaksızlığın ahlak haline gelerek kabul görmesi kaçınılmaz olur. Hevasına tabi olmuş nefs ölçülü olmaktan, adil paylaşımdan, hakkı ve adaleti gözetmekten hoşlanmaz. Onun için çıkar her şeyin üstündedir. Bir şey çıkarına uygunsa, onu elde etmek için hiçbir hak ve kural tanımaz. (Nisa 135)

Yeryüzündeki bütün günahların, şirklerin, zulümlerin ve azgınlıkların gerçek sebebi, insanın Allah’tan gelen ilme tabi olmak yerine kendi aklını, görüş ve düşüncesini esas alması demek olan hevasına tabi olmasıdır.

İnsanın hevasına uyması, haktan yüz çevirmesi anlamına gelmektedir. Kendileri doğru yoldan sapmış olacakları gibi kendilerine uyanları da saptırırlar. Hevasına tabi olana tabi olmakla, hevaya tabi olmak aynı şeydir. Bu bakımdan Kur’an hevalarına uyanlara tabi olunmaması hususunda insanı uyarmaktadır. (Sad 26; Maide 77) Böyle yapanlar zalim olurlar. Zalimler haktan yüz çevirirler. (Bakara 145) Haktan yüz çevrilince de her şey fesada uğrar. (Mü’minun 71) Hevalarına uyanlar keyiflerince yaşamayı bir hak olarak görürler. Ve hayatı keyiflerine göre şekillendirmede gerekli olan güce ve imkana sahip olmak için kendilerince konmuş olan kural ve yasalar da dahil hiçbir kural ve yasa tanımazlar.

Doğru ve geçerli olan tek şey, hangi şekilde olursa olsun arzularını gerçekleştirecek gücün ve imkanın elde edilmesidir. Hevanın dayandığı temel ilke olan bu anlayış/zihniyet, insanı yeryüzünün en acımasız ve azgın yaratığı haline getirmektedir. Bu canavarlığın sonucunda yalnızca insanlık alemi değil bütün bir doğa ve canlılar alemi de bozulup yok olmaktadır. Fesadın ve zulmün bütün bir yeryüzünü kuşatması; hevalarına göre yaşamak isteyenlerin, bu isteklerini gerçekleştirme arzularının sonucudur. Hevaya tabi olunmaktan vazgeçilip Hakka/Vahye dönülmedikçe, fesadın ve zulmün hakimiyetine son verilmesi asla mümkün olamaz. Yeryüzünün ve bütün bir dünyanın tağutların egemenliğinde olması; insanın tamamen zararlı bir varlık haline dönüşmesi, hayatın gücün kontrolüne girmesi, zulmün yerleri ve gökleri kaplaması, zalimden adalet beklenmesi, insanın hevasına tabi olmasının kaçınılmaz sonucudur.

İnsan iyiyi ve kötüyü bünyesinde barındıran bir varlık olarak yaratılmıştır. Nefsini hevasına tabi kılarsa kötü yönü; nefsini vahye tabi kılarsa iyi yönü harekete geçer. Bu kaçınılmaz olarak bir sebep sonuç ilişkisidir. Nefs hevaya tabi olursa sahibini hayvanların seviyesinden daha aşağı seviyeye düşürür; vahye tabi olursa yaratılmışların en şereflisi ve en üstünü seviyesine çıkarır.

İnsan açısından değerlendirildiğinde heva sapmanın(dalaletin) en önemli nedenidir. İnsan, zenginlik, makam, şöhret, başarı, bilgi kısacası sahip olduğu ne varsa her şeyin gerçek sahibinin Allah olduğunu ve kendisine Allah tarafından imtihan edilmek üzere verildiğini unutursa; sahip olduğu şeyler onu Allah’tan ve haktan uzaklaştırarak dalalete düşürür. Zira hevaya uymanın sonucu kesinlikle delalettir. (En’am 56; Kasas 50) İnsanın bir yaratıcı tarafından yaratıldığını ve muhtaç bir varlık olduğunu unutup, kendini müstağni (kendi kendine yeterli) bir varlık olarak görmesiyle onun nankör ve azgın olması kaçınılmaz olur. Onun varlığı başkalarının yokluğuna bağlı hale gelir.

Kur’an bütünüyle hevaya tabi olmayı, hevayı ilah edinmek olarak değerlendirmektedir. (Furkan 43) Vahyi dışlayarak aklı tek başına belirleyici konuma çıkarmak, her şeyin çözümünü akılda görmek, aklı tek yol gösterici yapmaya çalışmak, sonuçta insanı hevasının kölesi (kulu) yapar. Günümüzde vahye inandıklarını ve onun tamamını kabullendikleri söyledikleri halde yaşamlarını ona uydurmayı gerekli görmeyenler, aslında hevalarının kulu olmuşlardır. Hevaları yaptıkları batıl şeyleri onlara hoş göstererek onların delalete düşmelerine neden olmuştur.

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !