• Gökçenur ULUSOY08 Şubat 2018 19:28

    O öyle bir put ki kırmak için ilk önce “Beni” yıkmak gerekir!

 

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Gerçekleri unutacak kadar uzun zaman geçti mi gerçekten? Gerçekleri unutturan acaba geçen zaman mı yoksa insanların birbirleri üstüne ekledikleri ‘benceler’ mi? Bu öyle bir hastalık ki ne delil gerektirir ne temel. Sadece kendisi yeterlidir bir insanın kendisini hiç yoktan bir şeye inandırmasına. Eskiden insanların putları taş olmuş, ot olmuş yeri gelmiş kendi yiyecekleri olmuş. Bu putlar öyle ki en azından gözle görülmüş, elle tutulmuş. Somutmuş yani işin özü. Somut olanla savaş daha kolay olmuş, İbrahim olmak isteyen herkes almış eline baltasını yıkmış kendisini Rabbinden uzak tutan o taşları, yıkmış o bütün yalanları.

Peki ya şimdi biz nasıl yıkacağız önümüzde duran bu kocaman ama asla görülmeyen putları? Mesela nasıl yıkacağız içimizde ki en geniş arazilere diktiğimiz o kocaman ‘bence’ putlarını? Bu öyle bir put ki ne taş gibi görünür ki baltalarımızla yerle bir edelim, ne de kök salmış bir bitkidir ki yerden koparıp atalım. Bu öyle bir put ki hiçbir zaman diliminde inancımıza hiçbir put bu kadar zarar vermedi, veremedi. O zaman putlar ortadaydı, inanlar bu putundur bundan kurtul derlerdi. Sonra insanlar dışarda ki putlarını içlerine taşımaya başladılar. İçerde ki putlar kulaklardan başlayıp gönülleri sağır ettiler.

Şimdi zaman öyle olmuş ki insanlara hak olan ulaştığında insanlar o hakkın önüne ‘ama bence…’ ile başlayan bir cümle kuruyorlar ve onlar için sonradan onlara ulaşan ne olursa olsun işte o içlerinde ki putu yıkıp geçemiyor. Zaten iş bu ya bu putlar insanların kendi içlerine sakladıkları putlar olduğundan yıkım için ilk önce kendilerini ezip geçmeleri gerekiyordu. Beni ezip geçemeyenler ulaşamadı o putlara, benliklerine ulaşamayanlar yıkamadılar bence putlarını… Öyle bir zaman olmuş ki insanlar yozlaşmış, inançları yozlaşmış. Bu yozlaşma onları öyle bir noktaya götürmüş ki herkes Allah’a dini öğretir olmuş. Oysa ki O Allah ne demişti ne çabuk unutmuştu bu insanlar;

“…Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslamiyet’i beğendim…” (Maide;3)

Ne kadar da açıktı oysa ki ayet Rabbim ne demişti ben tamamladım bu dini. Özü de bu, temeli de bu. Sizin için seçtiğimde bu o halde sizden isteğim de bu. E peki neden hala bence putlarımızla dine yeni din ekliyoruz. Neden haddimizi bu denli aşıp, Allah’a din öğretiyoruz. Kendine gel ey Müslüman…

Kıyas yapmamak mümkün mü ey kardeşim? Dönüp emir Allah’tan olunca baş göz üstüne diyen bir ümmet bir yana, ‘ama bence bu kadarına gerek yok zaten bunlar insanları sadece İslam’dan soğutuyor. Hem İslam kolaylık dini değil mi yahu’ diyenler bir yana. Kardeşim vallahi bu senin içinde görünmeyen putundur, cennete talipsen yık bu putunu. Ne kadarının yeterli olduğuna yahut ne kadarının fazla olduğuna karar verecek merci sen misin? Rabbinin hükmü çok açıkken hala bu hükümlere bir virgül koyup devam etmeye korkmuyor musun? Olayı somutlaştıralım ve hemen o cennetlikleri hatırlayalım;

Hz. Aişe dedi ki;

   "Başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar" âyeti nazil oldu. Erkekleri evlerine dönüp Allah Teâlâ'nın kendilerine kadınlar hakkında bu âyeti indirmiş olduğunu onlara bildirdiler. Herkes bu âyeti karısına, kızına, kız kardeşine ve akrabasına okudu. Onlardan hiçbir kadın kalmayıp elbiselerine yöneldiler ve bunlarla başlarından aşağıya örtündüler ki Allah Teâlâ'nın kitabından indirmiş olduğuna iman etmiş ve onu doğrulamış olsunlar. Sabahleyin namazda Allah Resulü (s.a)'nün arkasında baştan aşağı örtülü olarak durdular. Sanki başları üzerinde kargalar vardı.”

Bu kadınlar da cenneti isteyenlerdi;

“Yani önemli olan insanın gönlünü temiz tutması. Allah başını kapat demiş; benim nefsim ancak şala izin veriyor. Makyaj yapmazsam çok da mutsuz oluyorum. Bence hiç yapmamaktansa bu daha iyidir. İnsanları İslam’dan soğutmayın. Bu kadar abartmayın. Neredeyse şal takacağınıza, başınızı açın diyeceksiniz…”

Subhanalllah…

Ey Müslüman kardeşim şimdi çok basit bir misal vereceğim;

“…Ve fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra geceye kadar orucu tamamlayın...” (Bakara 187)

Ayet açık ve seçik olarak oruç ibadetinin hükmünü belirtmiştir. Kişi bu hükmün üstüne, bence benim nefsim ikindiye kadar dayanıyorsa hiç oruç tutmamaktansa ikindiye kadar tutmak daha iyidir der mi? Bu oruç ibadeti olur mu? O halde burada yapamadığımız Allah’ın hükmünü değiştirmeyi neden diğer ayetlere yapıyoruz? Neden Allah’ın ayetlerinin ardına yine o bence putunu yanaştırıyoruz? Yoksa biz Allah’ın emirlerinden işimize gelen yerlerinden mi tutuyoruz?

Tam manasıyla hakkı verilmeyen, isteyenin istediği şekliyle yapılmayan işler sonucunda ücret beklenir mi? Beklense bile o ücret verilir mi? O halde bu kolu bacağı olmayan amellerle, Allah’ın istediği şekle bürünemeyen ibadetlerle hangi cennetin beklentisi bu? Eğer her şekliyle kabul edilseydi amel Kabil neden kaybetti?

“Ey Muhammed, onlara Adem'in iki oğlunun gerçeğe dayalı hikayesini anlat. Hani ikisi birer kurban sunmuşlardı da birinin kurbanı kabul edilmiş öbürününki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen kardeşine «yemin ederim ki seni öldüreceğim» deyince öbür kardeş şöyle dedi; Allah sadece takva sahiplerinin ibadetlerini kabul eder.” (Maide;27)

O halde ne yaparsanız yapın Allah için, Allah’ın istediği şekilde yapmazsanız karşılığını bekleyemezsiniz…

Konu putlar olunca, put yıkmak olunca akla gelmez mi İbrahim peygamber, hiç akla gelmez mi Asr-ı saadet? O nesil değil miydi tüm putlarını Rabbin tek emriyle terk eden? O peygamber değil miydi yine sırf Rabbinin emri için babasına karşın bütün putları yerle bir eden? O halde saadete ulaşmayı isteyen, tüm ümmete yakışan yine bütün putlarını yıkmak değil midir? “İbrahimleşmeyi” isteyene yakışan eline baltayı almak değil midir? En azından onlarla aynı cenneti isteyene yakışan bu değil midir?

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !