“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse, ona dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonrada onu kınanmış ve kovulmuş olarak cehenneme sokarız. Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa işte bunların çalışmaları makbuldür.”

(İsra,18-19)

Dünyayı isteyenden kasıt ondan başka hedefi bulunmayandır ki, onun sonu ayette belirtildiği gibi cehennemdir. Ahireti isteyenden kasıt da onu hedefi yapan ve onun için tüm gayretiyle çalışan kimsedir. Onun karşılığı da Allah’ın bildirdiğidir.

Demek ki, mükafat ve ceza niyete ve istenilene göredir.  O halde ey karşılık bekleyen, sonun ve ücretin, ancak hedefin ve kastındır.

Niyet, kesin karar vermektir. Kalıcı olmayan ve kalbe gelip hemen ardından giden anlık bir düşünce değildir.

 Bir amelin karşılığı niyetin farklılığına göre değişir. Ahmed b. Hanbel, Ensardan birinin Rasulullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle naklettiğini rivayet etmiştir:

“At üç türlüdür: Bir atı adam Allah yolunda bağlamıştır ki onun parası da, binilmesi de, kiraya verilmesi de sevaptır. Bir at da vardır ki adam onu yarışta ve kumarda kullanır. Onun parası günah, binilmesi günahtır. Diğeri de besi içindir ki onun da Allah’ın izniyle fakirliğe bir engel olması umulur.”(1)

İbadetlerin hepsi niyet üzerine bina edilmiştir. Ve niyetin etki ettiği en önemli hususlardan biri mübah ve rutin işlerdir. Mesela ziraat, sanat, ticaret veya zanaatla iştigal ederek veya bir görevde çalışarak para kazanmak; bununla haramdan korunmak ve helal kazanıp kimseye muhtaç olmamak kastedildiğinde ibadet ve Allah yolunda cihad olur. Allah’a ibadet için güç almak, Rabbine ailesine ve ümmete karşı görevini yerine getirmek ve Allah’ın üzerindeki nimetini göstermek maksadıyla yapıldığında yemek, içmek, giyinmek ve süslenmek de böyledir.

Önemli bir husustur ki; Niyetin iyi ve kastın yüce olması haramı helal kılmaz. Zira “Allah hoştur ve ancak hoş olanı kabul eder.”(2) Böylece aşikar olur ki İslam, “Gaye vesileleri helal kılar.” ilkesini reddeder ve şerefli gaye için ancak temiz vesileyi kabul eder.

Niyette ihlas da amelin kabulunun esasıdır. İhlas, yapılan amelle Allah’ın rızasını kazanmayı arzulamak, onu her türlü nefsi veya dünyevi lekeden arındırmaktır. Her amelin her türlü bulanıklıktan, şahsi ve dünyevi menfaatlerden kurtarılması ve sadece Allah için yapılması şarttır.

Müslüman kardeşim, sakın ihlasın gerçekleşmesinin kolay ve her isteyenin elinin altında olduğunu, hiçbir gayret sarf etmeden ve yorulmadan azıcık bir çabayla elde edilmesinin mümkün olduğunu sanmayasın.

Bu, Allah için amel edenlere nefsi hazların galebe çalmasından ve nefsin hevasından arınmasının zorluğundan dolayıdır.

Velhasıl, İslam’ın zaferi için çalışanların niyetlerini ve kendisini buna iten etkenleri dürüstçe tahlil etmeleri, kendilerini ve Rablerini kandırmaya çalışmamaları gerekir.*

“İblis, ‘Senin mutlak kudretine andolsun ki, onların hepsini mutlaka azdıracağım. Ancak onlardan ihlaslı kulların hariç’ dedi.”

(Sad,82-83)

 

(1)Munziri, Terhib ve Terğib

(2)Muslim,1015

(*) KARADAVİ Y., Niyet ve İhlas

Yorum Yap

  • Derya Orhan 29-03-2021 00:17

    Kardeşim sana ulaşamıyorum, bizi unuttun gittin:d