İlk yaratıldığı günden itibaren insan ile savaşını başlatan bir varlıktı Şeytan.Kendini daha hayırlı gördüğü için insanı kabullenememişti. Yemin etmişti tüm yolları deneyecekti.İnsana sağdan,soldan,arkadan,önden yaklaşacağını azı hariç insanları sıratel mustakim olan yoldan kaydıracağını yeminle beyan etmişti. Bu durumu Rabbimiz bize şöyle bildirmektedir.

"Sonra onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım. Sen de onların çoğunu şükreder bulamayacaksın, dedi."(A'raf.17)...

Bu Kur'an kıssası her hangi bir meseleyi değerlendirirken iki tür değerlendirme olduğunu öğretiyor.Maddeci bakış açısıyla değerlendirme ve bunun zıddı olan eşyanın/olayların hikmetlerini yakalayarak, hakkaniyetli bir değerlendirme..İblis metaryalistlerin bakış açısını temsilen, Hz. Ademin sadece çamurdan yapılan kısmını görüyor ve ona göre değerlendiriyor. Materyalistler de böyle değil midir?. Maddeyi temel kabul edip onu düşüncenin yaratıcısı kabul ederken, diğer bütün değer ölçülerini göremez ve duyamazlar.Nefsin değer ölçüsü iblisi yanılttığı gibi,nefsin değer ölçüsüyle hareket eden her bir kimseyi de yanıltacaktır...İblisin gerekçesi de nefsin değer ölçüsüdür. "(Allah ona :) «Sana emrettiğim halde seni secde etmekten alıkoyan şey nedir?» dedi. İblis: «Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın» diye cevap verdi."(A'raf.12)...

İlahi emirler karşısında kişisel mantık yürütmek ,kişi açısından bir felakettir. Günümüzde "Bence" diyerek başlayan İlahi emirleri yorumlamalar revaç bulmaktadır. Bu yorumlamalar nefse cazip gelmektedir. Zira İblise de yorumu cazip gelmişti. Kur'ân, bu konuda İblis'in kendi kişisel mantığına göre ileri sürdüğü kıyasla ilâhî emre ters düştüğünü örnek veriyor. Dinde, dinî konu ve meselelerde kişisel görüş ve mantığa değil, ilahi maksada bakılması zorunluluğu vardır. Günümüzün insanı zaman zaman hiç bir usul kaidesini dikkate almadan ilahi emirleri kafasına göre yorumlama yanlışına düşerek «canım şu mesele, şu hüküm benim mantığıma uymuyor; oysa din bütünüyle mantık değil midir?» vb. ifadeler kullanıp kişisel görüş ve mantığını ön plana almaktadır. Son zamanlarda dinde ahkam kesenlerin sayısında ziyadesiyle artış gözüküyor. Bunun neticesi olarak sahabe misali bir İslam'ı yaşamın üzerine gölgeler düşüyor.

Siyaset mantığa vuruluyor; Demokrasi olmadan olmaz, oluyor niye?. Çünkü dünya global olmuş muş!. Global bir dünya da şeriati dillendirmek, (bin kere haşa) eskilerin masalları gibi karşılanıyor.Global olan dünyaya İslam'ın uymayacağını söylemenin kamfulecesidir bu söylem..

Sünnet algısı mantığa vuruluyor ve Peygamberimiz (sav) emirleri getirip vererek aradan çekilen bir konumda zannediliyor.Ayetler O'na tabi olmanın mecburiyetinden bahsetse de ayetler de meal kadar algılandığı için sorun yok onunda mantıksal yönünü bulmak kolaylaşıyor.

Ticaret mantığa vuruluyor,bu çağda faizsiz ekonomi olmaz deniyor.Ekonomide haksız kazancın adı değiştirilmiştir.Borsalar,senetler,çekler,kredi kartları hepsi için mantık hazır. Çünkü Minareyi çalan kılıfını hazırlıyor.Sanki dürüstlük,helal kazanç her çağın ve her insanın ihtiyacı değil... Faiz ile iştikal Allah ile savaşmak anlamına gelen ayette bu mantıksal oyunlardan nasibini alıyor.

Eğitim mantığa vuruluyor ve lat ve uzza adına yapılan eğitimler çocukların düşünce dünyalarını zehirliyor. materyalist,maddeci,modernist vel hasıl ne kadar beşer ideolojisi varsa eğitim sisteminde o zerk ediliyor gençlerin çocukların dimağlarına.Artık adı Müslüman ama kafa yapısı batılı insan sayısı çoktan popüler olmaya bile başladı."Yaratan rabbin adıyla oku" emri gerçekleştiğinde kimyacıların,fizikçilerin,tıpçıların vs. dünyanın islahında büyük katkıları olur muhakkak ne ki;Vahyin eğitim sisteminin haşa çağı kuşatamayacağı algısı oluşturuluyor.

İbadetler mantığa vuruluyor,hayız halinde oruçlar tutuluyor,namazlar kılınıyor,Kabe'ye giriliyor, tesettürler ölçü/şekil değiştiriyor.Ekran mücahitleri . her ramazan mantıksal oyunlarla halkın kafasını karıştırmaya devam ediyor.Elbette ki çağın meselelerine ehil ulama tarafından yeni içtihatlar yapılmalıdır. Fakat günün meselesi olmayan ve cumhur ulema tarafından karara bağlanmış bir takım fıkhı meseleleri imsak vakti,hayız meselesi vs gibi yeniden içtihat oyunu oynarcasına gündem edip mantık yürütülüyor ve ibadetler mantıksal ölçülere kurban gidiyor.Özellikle ev hanımları kitap okumak zor mu geliyor ne(!) ekrandan duyduklarıyla din yaşamaya çalışıyor ve çarşıya çıksa dahi namazı kasr edebiliyor.

ilahi değerler mantıkla ölçüldüğü için , mantığın dışında kalanlar bir şekil redde uğruyor...karşımızda zayıf ama azılı bir düşman var. yanaşabildiği tüm yönleri kullanan,bir kapıdan kovulunca diğer kapıdan girmeye çalışan arsız bir düşman...

"Ve and olsun ki, sizi yarattık, sonra sizi şekillendirdik, sonra da meleklere: «Âdem'e secde edin» diye buyurduk. Onlar da hemen secde ettiler; ancak İ b I î s secde edenlerden olmadı.

(Allah ona :) «Sana emrettiğim halde seni secde etmekten alıkoyan şey nedir?» dedi. İblis: «Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın» diye cevap verdi. Allah: -Hemen in oradan; orada senin büyüklük taslaman haddin değildir.

Hemen çık (git). Sen, alçaklardansın, dedi.

İblis: Beni azdırmana karşılık, Ben de onlar için senin dosdoğru yolunu üzerinde oturacağım. Sonra onlara, önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yaklaşacağım. Sen de onların çoğunu şükreder bulamayacaksın, dedi."(A'raf:12-13-14 -16.17)..


 


 

Sağdan yanaşarak insanın kendi yeterliliğine kanmasını sağlıyor. Kendini alim zanneden fetva koltuğuna oturmaya dursun, fetvalar havada uçuşuyor. Sağdan yanaşıyor ve yaptıklarıyla yetindirerek insanı kandırıyor. Sağdan yanaşıyor ve amellere riya bulaştırıyor.

Soldan yanaşıyor günahlardan lezzet aldırıyor. Mekruhlara devam edilmesinde beis gördürmüyor. Dedikodu,yalanın bile mantığını ve mazeretini bulduruyor...

Arkadan yanaşıyor ve geçmişiyle insanı oyalıyor. dedenin,babanın dindarlığının ahrette referans olabileceği vehmiyle oyalanıyor..

Önden yaklaşıyor sürekli ertelettiriyor. Şu an hep bir işi, bir mazereti olduğu için Allah için, Allah adına yapması gerekenlerin vakti hep yarınlara havale ediliyor.

Tipik bir örnek gün içinde dünyaya dair ufak bir iş için, Allah'ın dini adına yapılması gerekenler daha sonraya ötelenebiliyor. Sahi bizi yarın ahrette faydası olmayacak boş işlerle meşgul eden kimdir Melek mi?. Tv başlarında saatlerce vaktin ölmesini fısıldayan kim?. Hayır işlerinin ağırdan alınmasını,emri bilmaruf konusunda nemelazımcılığı, Allah yolunda cihad için korkuyu, infak konusunda fakirlik endişesini, menfaatler karşısında dinden taviz vermeyi fısıldayan kim?!...İnsan şeytanın giriş yollarını bilip,girmeye çalıştığı kapıları kapatmalıdır.

Örneğin insana aç gözlülük kapısından saldırdığında kanaat kapısıyla,sıkıntılar yönünden yanaştığında Allah'tan razı olmayla, belalar karşısında tevekkülle karşılık vermelidir.Mücadele meydanında zorlukları fedakarlık ve sabırla karşılayarak şeytanın umudunu boşa çıkarabiliriz.İnsanın zaaf tarafları vardır ama irade ve akıl gibi iki büyük nimet verilmiştir ki bunlarla zayıf tarafların güçlendirilip doğruya yönlendirilmesi pekala mümkündür.

Sözün özü Şeytanın sadık ve salih kulların üzerinde bir etkisi yoktur. Aşağıdaki ayet şeytanın sultası altına girenlerin,sadece Allah'a kulluk edemeyeceklerini beyan etmiştir.Ayette şöyle buyrulmuştur;

"Benim gerçek kullarıma gelince, senin onlar üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur. Allah, onlar için yeterli koruyucudur."( İsra.65)..

"-Ey Adem oğulları! Size, şeytana kulluk etmeyin, çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır. Bana kulluk edin. Dosdoğru yol budur, diye buyurmamış mıydım?"( Ya-sin:60-61)

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !