• Sabiha Ateş Alpat29 Ekim 2016 14:59

    MUHARREM AYI VE HİCRET İBADETİNİN MAHİYETİ...

Tarihi incelediğimizde Muharrem ayında iki önemli olayın vuku bulduğunu görürüz. Bunlardan birisi hicret olayıdır, diğeri ise Kerbelâ vakasıdır. İbadetlerin hayata düşen mesajları öğrenilmediği zaman ibadetler şekilsellikten öteye geçmez. Hicret ibadeti de, sırf şeklen mekân değişikliğinden ibaret değildir. Hicret sözlükte, kişi veya kişilerin bulundukları yerden göç yoluyla ayrılmaları anlamına gelir. Bu ayrılma beden ile olabileceği gibi, dil veya kalp ile de olur. Bütün peygamberlerin ortak çağrısı olan Tevhid mesajı, cahili olan her şeyden uzaklaşmayı emrettiği için aynı zamanda bir hicret etme olayıdır denebilir. Zira tevhid mesajının anlam ve mahiyetinde, batıl olan her bir şeyin reddi ile batıldan uzaklaşmak vardır. Allah’ın çağrısını duyup inanan ve Allah için safını belirleyerek, batılın her türlüsünden  hakkın safına, hakça  geçişin adıdır hicret.

Hicret bir terk ediş olduğundan, ayetler neyi nasıl terk edilmesi gerektiği noktasında, inananlara yol göstermektedir. Ayetler gelmeye başladığında muhatap kalınan emirlerin arasında, hicret emri de vardı. Bu emir, mekânsal hicrete değil cahili yaşam biçimine, cahili ahlâk yapısına, cahili anlayışa ve her türlü cahili tavırlara işaret ediyordu. "O'ndan başka hiçbir ilâh yok­tur. O halde yalnız O'nu vekil tut. Onların söylediklerine sabret ve onlardan güzel bir şekilde ayrıl".(Müzzemmil:9-10).

Müzemmil suresi ilk inen surelerdendir. Ve burada emredilen "Vehcurhum hicran cemila" "Onlardan güzelce ayrıl" emri ile kast edilen, Mekke’nin terk edilmesi değildir. Safların netleşmesi için batıla  alınacak rabbani tavırlar. Beşer ideolojilerinin yol ve yöntemlerinden ayrılmadır. Atalar kültürünün dayattığı algılardan, değer yargılarından ayrılmadır. İslâm’a ait olmayan her türlü bakış açısından, düşünce tarzından, kültür  ve edebiyat algısından. Batılın siyaset ve yönetim algısından.  Batılın  ibadet ve ahlâk algısından hicret etmedir. Yine ilk inen surelerden olan Müdessir suresinde de hicret emri vardır "Çirkin davranışlardan (Rics) uzak (hicret et) dur".(Müdessir:5).

Ricsin ne olduğu konusunda âlimler şöyle demişlerdir. "İlahi gazaba sebep olan her şey”. Rics, her türlü maddi ve manevi kiri ifade eden bir kelimedir. "Ricsten ." Putları, heykelleri terk et, onlara ibadet etme. Çünkü bu azaba sebeptir. Dünyada ve ahirette azaba götüren bütün yolları ve masiyetleri bırak, onlardan uzaklaş. Ayet-i kerime her türlü masiyetten sakınmanın gerektiğine delildir. O halde, hesap günü endişesi taşıyan müminler her türlü "ricsten" hicret etmelidirler. "Rics" Allah'ın rızası olmayan her türlü masiyeti, her türlü kiri ifade eden bir kelimedir. Dünyada ve ahirette azaba götüren bütün yolları ve masiyetleri bırakmak hicretin bir nevidir. Bir defasında, Hz. Bilâl-i Habeşî (ra) ile münakaşa eden Hz. Ebû Zer (ra) tartışma sırasında Hz. Bilâl (ra)’e, “siyah kadının oğlu” demişti. Olay Peygamberimiz (SAS)’e aksettirilince Efendimiz aleyhisselam, bu cahiliye tavrına çok kızmış ve Hz. Ebû Zer (ra)’i: “Ey Ebû Zer! Onu annesinin renginden dolayı ayıpladın hâ! Demek sende hâlâ cahiliye kalıntısı var!” (Buhari) diye azarlamıştı. Peygamberimizin (sav) cahiliyeye ait hiç bir şeye tahammülü yoktu. Buradan anlıyoruz ki hicret; tavır ortaya koymaktır. İtikatta; şirk, hurafe, put, atalar dini/izi ne varsa. Amelde; riya, bidat, çirkin ne varsa. Ahlâkta  her türlü çirkin ahlâki özelliklerden ne varsa ayrıl emri verilmiş ve tam manâsıyla Tevhidin  Hakikati, gün gibi yaşanılması emredilmişti. Mü'min her an hicret halindedir, daha doğruya, daha güzele doğru yürüyüş, daha ileri menzillere ulaşmak için sefer halindedir. Allah’ın rızasına ulaşmak için rızaya engel olan her şeyden sürekli göç etme halindedir Günümüzde haramlara o kadar alışılmıştır ki, artık neredeyse haramlar ve yanlışlar normal görülebilmektedir. Bu bir felakettir. Bunca günahın çirkinliğin kahır ekseriyetin, kendini Müslüman addettiği bir toplumda açıktan işleniyor olması oldukça düşündürücüdür. Bunun bir sebebi de, tevhid ve hicret bilincinin azlığıdır.

Mü’min tüm bu günahlardan ve haramlardan hicret etmelidir. Haramlardan helâllere, küfür ve şirkten Allah’ın istediği gerçek tevhide, isyandan itaate, bâtıldan hakka, münkerden marufa, cehennemden cennete, müşrik toplumun kendilerine empoze etmeye çalıştığı sahte ilâh ve yapay tanrılardan Allah’a, düzenin önlerine çıkardığı sahte dinlerden ve sistemlerden Allah’ın hayat programına hicret etmek zorundadırlar. "Muhacir, Allah’ın yasakladığı kötülük ve günahlardan uzaklaşan ve onları terk eden kimsedir.” (Buhari, İman). Mekke’de, gelen ayetlere hicret ediyorlar ve inanç, amel, ahlâk, yaşantı ve hayata dair tüm algılar yeniden inşa ediliyordu. Bu şekilde yeniden yapılanan kişilikler toplumu oluşturuyor ve böylece toplumda değişim sinyalleri görünüyordu. Bunu kabullenemeyen Mekke şehir devleti önlemler alıyor, inananlara her türlü işkenceyi reva görüyorlardı. Şayet İslâm sosyal alana etki eden bir din olmasaydı, sadece kuru bir iddia ve bir kaç ibadetten ibaret olsaydı, muhtemeldir ki Mekke müşrik devleti dâhil hiç bir beşer ideolojisi rahatsız olmayacak ses çıkarmayacaktı. “Onlar sırf ‘Rabbimiz Allah’tır.’ dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir" (Hacc:40). Mekke’de inancı yaşamak olanaksız hale gelince önce Habeşistan, Taif ve ardından Medine'ye hicret emri verildi. Hicret ibadetini şöyle sıralamak mümkündür

1). Habeşistan Hicreti. Korku diyarından kendini güvende hissettiğin diyara göç etmek.
Endişe diyarından eminlik diyarına göç etmek. Sadece inancı yaşayabilmek için. Başka endişelerle değil sadece Allah’ın rızasını aramak için. .
Hiç bir dönemde  cahiliye, tevhide tam manâsıyla hicret edenlere tahammül edememiştir, etmeyecektir de...

  Zulüm sahipleri adaletin varlığından rahatsız olurlar. Fuhuş sahipleri  iffetli kimselerin varlığına tahammül edemezler. Tevhidin varlığına şirk sahiplerinin asla tahammülü yoktur. İşte bu yüzden onlardan ayrılarak saflar belirginleştiğinde, şiddet politikasına başvurur, korkutma ve sindirme yoluyla  vazgeçirmeye çalışır, inancı yaşam hakkını gasp eder, inanca hayat hakkı tanımazlar. Böyle bir durumda Allah’a tam manâsıyla inanmış müminler için  hicret, mekânsal olarak gündeme gelir. O zaman hicret vatanı terk etmenin adı olur. Düşerler yollara, kâh Habeşistan’dır hedefleri kâh Taif! Önemli değildir, değil mi ki Allah’ın rızası her şeyin üstündedir. Taiften dönerlerse Allah onlara Medine’yi bahşedecektir

 

2). Biattan sonra Medine'ye yapılan hicret. Darul Harptan Darul İslam'a yapılan hicrettir. İslam'ın devlet olduğu bir yurt varsa, müşriklerle beraber ikamet etmek caiz değildir

 

 

Hicretin farz olduğu zaman bu zamanlardır. Ve bu durumda olup hicret etmeyenler kınanmıştır. "Melekler kendi nefislerine zulmedenlerin hayatına son verecekleri zaman derler ki: "Nerde idiniz?" Onlar: "Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmışlar (müstaz'aflar) idik." derler. (Melekler de:) "Hicret etmeniz için Allah'ın arzı geniş değil miydi?" derler. İşte onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü yataktır o? Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstaz'aflar olup hiç bir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) bulamayanlar başka"

 (Nisa:97-98). Bu ayette Medine islâm devletine hicret etmeyip, Mekke müşrik devletinde ikameye devam edenler kınanmış ve ileri sürdükleri mazeret kabul edilmemiştir.

 3). Allah ve Resulüne hicret. Her türlü bidat, hurafe, yanlış, çirkin, kötü, günah ne varsa bırakarak Allah'a ve resulünün öğretilerine hicret etmek. Kıyamete kadar her müminin yapması gereken bir ibadettir. Hicret, olmuş bitmiş tarihsel bir vaka değildir. Her zaman, her an yaşanabilen bir ibadettir. Zira hicret iman etmenin, Allah’a ve Resul’üne  bağlılığın, Allah için vaz geçmenin ve sadece Allah’ın rızasını seçmenin pratiğidir.

 

Allah için gerektiğinde evi, iş yerini, mahalleyi, şehri veya ülkeyi değiştirebilmektir. Gerekiyorsa işi, eşi, aşı, malı, mülkü, okulu, diplomayı, makamı, rahatı, vatanı terk edebilmektir. Bulunduğumuz ortam Allah'ın razı olmadığı bir ortam ise, orayı terk etmek hicrettir. Modern (cahili) yaşam biçiminden İslâm'ın yaşam biçimine göç etmektir hicret. Hicret ibadetindeki temel esas, islam'ın yaşanmasıdır. “İman edenler, Allah yolunda hicret edenler ve cihat edenler var ya, işte bunlar Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah gafûrdur, rahîmdir.” (Bakara :218). Allah’a koşmanın adıdır hicret! Davayı sahiplenmenin, kimlik tercihinin  en güzel ifade şeklidir hicret! Kalp ile, dil ile ve beden ile yapılan hicret sadece mekân değişikliğinden ibaret değildir. Allah’ın sevmediği ortamları terk etmek, Allah’ın razı olmadığı sözlerden kaçınmak, Allah’ın razı olmadığı ahlâktan vaz geçmek, Allah’ın istemediği ortamlardan uzaklaşmak da hicret kapsamındadır. Allah'a hicret etmeyenler, Allah'tan hicret etmiş olurlar. Kur'an'a hicret etmeyenler, Kur’an’dan hicret etmiş olurlar. Hicret ibadetinin ödülü ise, ayette net olarak beyan edilmiştir.
”Muhacir, Ensar ve onlara iyi yolda tabi olanlardan ilk önce koşanlardan Allah hoşnut olmuştur. Onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Allah onlara altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük mutluluk budur.”(Tevbe suresi:100)

    Muharrem ayında vuku bulan ikinci önemli olay, kerbelâ vakasıdır. Kerbelâ, Hz. Hüseyin ve ailesinin Yezit tarafından, kerbelâ çölünde şehit edilmeleridir. Bu olayı da doğru okuyup doğru anlamak zorunluluğumuz vardır. Muharremin onuncu (Aşure) gününe denk gelen günü, tatlı festivaline çevirmek bir ibadet şekli değil, bidattir. Her bidat merduttur. Sevap değil vebal gerektirir. Hz. Hüseyin’in, zulme karşı direniş destanını okuyup ders alınacağına, şehadet günü tatlı yapıp dağıtmak en az ifadeyle cehalettir!...

 

 

 

 

Misak dergisi için kaleme alınmıştır

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !