İnsanlık tarihi boyunca Allah insanı hiç bir zaman kendi haline bırakmamış, mutlaka insanların arasından seçtiği  elçilerle mesajlarını ulaştırmıştır.

"Doğru yola giren kimse ancak kendisi için girmiş olur. Sapan kimsenin de sapıklığı ancak kendi aleyhinedir. Hiç bir günahkar bir başkasının günahını yüklenmez. Biz, elçi göndermedikçe azap etmeyiz." (İsra,15) 

Elçiler de Allah'ın kulu olduklarından, onların da vazifeleri beyan edilmiş, neyi nasıl yapmaları gerektiğini bildirmiştir. Elçilerin görevlerinden (özellikle konumuz açısından) bazılarını şöyle sıralayalım.

1. Allah'a Davet etmek, Tevhidi tebliğ edip, Şirkten sakındırmak için.

"Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki ona: -Benden başka ilah yoktur, öyleyse Bana kulluk edin! diye vahyetmiş olmayalım."   (Enbiya, 25)

“Andolsun, biz her ümmete: ‘Allâh’a kulluk edin ve tâğûttan (ona kulluk etmekten) kaçının’ diye bir rasûl gönderdik.” (Nahl; 36) Bu çağrı tüm insanlaradır.

2. Allah'ın Emirlerini Tebliğ için.

"O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter." (Ahzab; 39)

İnanan kulların hayatı yaşarken, (Allah için); Allah'ın emirlerine göre  yaptıkları her şey ibadettir. Emrini Allah'tan alır, nasıllarını da peygamberlerden öğrenirler.

3. İtiraz Kapısının Kapanması için Gönderilmişlerdir.

"Müjdeleyici ve sakındırıcı olarak peygamberler gönderdik ki insanların peygamberlerden sonra Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın! Allah izzet ve hikmet sahibidir."  (İsra, 15)

4. Örnek Olmak Peygamberlerin Diğer Bir Görevidir.

Allah'ın önce kulu sonra elçileridirler. Bu nedenle emir ve yasaklar konusunda vahyin muhatabıdırlar. Bununla beraber inananlar da emirlerin uygulama biçimini peygamberden öğrenirler. Her konuda peygamberi örnek almak O'na iman etmenin doğal bir sonucudur.

"Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir."  (Ahzap,21)

Kendisine itaatin Allah'a itaat oluşu, peygamberlere karşı takınılacak tavrın mahiyetini anlatmaya yeterlidir. " Kim, Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse biz seni onlara bekçi olarak göndermedik." (Nisa, 80)

Ne yazık ki insanlar  peygamberler karşısında her zaman müspet bir tavrın içerisinde olmadı. İnanmayanlar olduğu gibi inandığını söylediği halde "Bedevice" edepsiz tavır takınanlar da oldu ve öyle gözüküyor ki bitmiş de değiller. İnandığını iddia edenler arasından bile Peygamber'in (sav) hadisleriyle kavga edercesine hadislerle cebelleşiyorlar. Kürsüye geçtiklerinde, kitap yazdıklarında bir meselenin şerhi için onca cümle kuranlar, din hususunda Peygamber’in (sav) sözlerini kabule yanaşmıyorlar. Sanki kendilerinin din hakkında konuşma yetkileri var ama Peygamber'in (sav) bu hakkı yok gibi (haşa) hadisleri konuşturmuyorlar. Oysa aşağıdaki ayet tam da buna işaret ediyordu;

"Ey iman edenler! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir". (Hucurat, 1)

Önüne geçmeyin, sözünün üstüne söz söylemeyin. Bir konu da konuşmuşsa artık o konuda size laf düşmez, haddinizi bilindi bunun manası. Alimler  bu konuda şöyle görüş beyan etmişler;

a) Peygamber (a.s.)'ın huzurunda bir konu üzerinde, Peygamber (a.s.)'dan önce bir fikir ve görüş beyan etmeyin. Her hususta Ona uyun, Onun arkasından gidin.

b)  Kitap ve Sünnete aykırı söz söylemeyin, hüküm vermeyin.

c)  Rasullullah'ın huzurunda fetva vermekte acele etmeyin;   Allah'ın Onun kalbi ve dili üzerine indireceği hükmü bekleyin.

d)  Söz ve davranışınızda Peygamber'in (a.s.) önüne geçmeyin.(1*)

Meal bilgileriyle din yorumlayanlar;

Hadislerin mevzusunu (uydurma olanı) bahane ederek, Resulün (sav) sözlerini tartışmaya açanlar. Hükmü nefisten alınmış "bence'lerle" fetva  verenler kendilerini elçi mi sanmaktadırlar?

 Peygamber'e (sav) uymak Allah'ın kesin emridir;

"(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir." (Al-i imran, 31)

Sünnet aradan çıkarsa ortada din kalmaz. Kaldı ki mubah kapsamında olsa dahi "Sünnet" olana burun kıvıranların tavrı, sevginin ispatı olabilir mi?

Allah ve Resul bir şeye hükmederse inancında samimi olan başka arayışa geçmez, geçemez zira imanı buna müsaade etmez. 

La ilahe illaAllah kelimesinin bir manası da hayata hükmeden yalnızca  Allah'tır demektir. Peygamber’in(as) hevasından konuşmadığını, söylediği sözlerin bağlayıcı olduğunu bildiren mutlak hakim olan Allah'tır   "O Kendi hevasından konuşmuyor."  (Necm, 3) 

O halde  iman iddiasında samimi olanlar için;

"Allah ve Resûlü bir konu hakkında hüküm verince, inanmış bir erkek ve kadının kendiliklerinden seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."  (Ahzap, 36)

Kim ne kadar ilim sahibi olursa olsun içtihad edebilmesi için belirli bir ilmî  etkinliğe ehliyete sahip olması gerekir. Bu kimselere muctehid  diyorlar. Bu nedenden dolayıdır ki kimse kendi düşüncesini dinin yerine ikame edemez.

Aşağıdaki ayetin kastı tam da buydu;

"Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir." (Hucurat, 2)

Din anlaşılsın diye cilt cilt kitap yazanlar, Peygamberimiz 'in (sav) din hakkında söylediği  sözlerin fazla  (haşa) olduğunu ima ediyorlar. Oysa ki Rabbimiz şöyle buyuruyor;

"Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah'ın kalplerini takvâ ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır" (Hucurat, 3)

Biz  O'nun sözleri yanında sesimizi kıstık şahit ol ya Rabbi!

Yazan Sabiha Ateş Alpat

Bu kısım okunmayacak 1*İlmin ışığında asrın Kur'an tefsiri c.Yıldırım

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorum Yap

  • Henüz Yorum Yok !